Halkın ekmeğinden, yetimin hakkından, yoksulun rızkından çalanlara karşı, herkesi mücadele etmeye, ‘‘Uyanışa’’ davet ediyoruz

Pakistan İşçi Sendikaları Savunma Cephesi ile Röportaj

Pakistan İşçi Sendikaları Savunma Cephesi 

Genel Sekreteri  Qamal Zaman Khan ile Röportaj


Pakistan’ın geçmişten bugüne yaşanan devrimci mücadele tarihinden bahsedebilir misiniz?



Pakistan’ın Devrimci mücadelesinin izleri Britanya Hindistan’ının başlarına kadar uzanır. Özünde ulusal özgürlük ve bağımsızlık için sömürgeye karşı mücadele vardı. Ancak emekçi sınıfın politik arenaya çıkışı bütün durumu değiştirdi. Ulusal özgürlük mücadelesinin kritik değişim noktası Ekim 1917 Rusya’sındaki Bolşevik Devrimiydi. Ulusal mücadele kapsamındaki bütün aktivistler ve liderler Rusya’ da gelişen bu olaylardan esindendiler. 1925 yılında Hindistan Komünist Partisi kuruldu ve sosyalist bir gündem oluşturuldu. Süregelen kronik işsizlik ve şartların kötüleşmesi köylüler, işçiler ve eğitimli gençlik arasında hoşnutsuzluk ve isyankarlığı artırdı. Emekçi sınıfının ve radikal gençliğin şahane mücadelesi emperyalizme güçlü bir darbe vurdu. Bu konuda en önemli olaylardan birisi de 1946 yılındaki Britanya Hint Donanmasındaki denizcilerin Britanya Hindistanı’na karşı ayaklanarak Britanyalıları Hindistan’dan çıkmaya zorlamalarıydı. Hareket küçüldüğünde ise devrim ihanete uğramış ve Hint burjuvazisinin politik temsilcileri kontrolü ele almıştır. Hindistan dinsel çizgiler arasında bölüşüldü ve kitleler bunun acı sonuçlarından zarar gördü.
Bölünmeden sonra; Pakistan halkı iktidar sınıfına karşı hakları için mücadelelerini sürdürdüler. Batı medyasının çizdiği resme rağmen Pakistan’ın işçi sınıfının devrim konusunda zengin bir tarihi vardır. En önemli olaylardan biri de 1968-69 devrimiydi. Devletin bir öğrenciyi öldürmesi üzerine devrim, gençlik hareketi tarafından başlatıldı. Olay işçi sınıfına sıçradı. Ve bundan sonra işçi sınıfı sosyalist sloganlarla sanayileri, arazileri, heryeri ele geçirmeye başladılar. Bu durumdan ötürü Ordu Diktatörü Ayup Khan, makamından inerek iktidarı Pakistan Halk Partisi’ne vermeye zorlandı. Daha sonraları 1977-88 arası Zia döneminde işçi sınıfının pekçok isyanının olduğu örneklerimiz var.


Şuan Pakistan’da nasıl bir durum hakim ve mücadele şartları nelerdir?


Pakistan geçtiğimiz dönemlerde oldukça çalkantılı bir dönemden geçti. Pakistan Kapitalizmi o kadar ilerlediki halkın çoğunluğu açlıktan, sefaletten ve hastalıktan muzdarip. İktidar sınıfı yozlaşmış ve suçlara intikal etmiş. Bir yandan devlet tarafından güçlü bir baskı var diğer yandan kötü niyetli bir şekilde dini kullanan terör, toplumu mahfediyor.

Ancak Pakistan işçileri ve gençliği hala devrimci geleneğe sahip. Son yarım yüzyılda sayısız mücadele ve hareket oldu. Bağımsızlığımızdan 70 yıl sonra, Pakistan halkı eskiden olduğundan daha fazla acı çekiyor. Demokrasi, işçilere ve sendikalara sürekli saldırılar sebebiyle bir şakadan ibaret olduğunu kanıtladı. Halk’ da isyankar bir hava var. Eninde sonunda bu devrimci bir isyan olarak patlayacaktır. PTUDC 1995 yılında 65.000 üyeli Punjab İşçiler Federasyonu’nun başı olan yoldaşımız Arif Shah’ın acımasızca öldürülmesinin ardından başlatılmıştır.  PTUDC, işçi sendikası aktivistlerini korumak, işçi mücadeleleri için dayanışmayı, Pakistan’ın farklı yerlerinde, ulusal veya uluslar arası kapsamda sağlamak için kurulmuş bir organizasyondur. Yakın zamanda, 2200 delege’den fazla katılıma sahip ulusal kongremizi gerçekleştirdik. Pakistan’dan katılan delegelerin yanında, A.B.D’ den, Belçika’ dan ve Danimarka’dan katılanlar da oldu. Hindistan dinsel çizgiler arasında bölüşüldü ve kitleler bunun acı sonuçlarından zarar gördü. Bölünmeden sonra; Pakistan halkı iktidar sınıfına karşı hakları için mücadelelerini sürdürdüler. Batı medyasının çizdiği resme rağmen Pakistan’ın işçi sınıfının devrim konusunda zengin bir tarihi vardır. En önemli olaylardan biri de 1968-69 devrimiydi. Devletin bir öğrenciyi öldürmesi üzerine devrim, gençlik hareketi tarafından başlatıldı. Olay işçi sınıfına sıçradı. Ve bundan sonra işçi sınıfı sosyalist sloganlarla sanayileri, arazileri, heryeri ele geçirmeye başladılar. Bu durumdan ötürü Ordu Diktatörü Ayup Khan, makamından inerek iktidarı Pakistan Halk Partisi’ne vermeye zorlandı. Daha sonraları 1977-88 arası Zia döneminde işçi sınıfının pekçok isyanının olduğu örneklerimiz var.



Pakistan’da nasıl bir iktidar var ve bu yönetimin sıkıntılı yanları nelerdir? 


Vakti geçmiş ve dengesiz karakteri olan kapitalizmin gelişimi ve iktidarın tam beceriksizliği yüzünden Pakistan’ın ızdırabı arttı. Sosyal ve ekonomik yaraları iltihaplandı ve emekçi sınıfının hayatları mülksüzleştirildi. Pekçok şey eziyetten ibaret. ızdırap ve kaygı, sosyal norm haline geldi. Yükselen kara ekonominin akışından sonra, iktidar tamamen suçlu ve yozlaşmış hale geldi. Pakistan devletinin kırılgan doğası, toplumun yok oluşuna şahit olabilir. Son 70 yılda iktidar sınıfı, Ulusal Burjuva’nın Demokratik Devrimi’nin verdiği tek bir görevi dahi başaramamıştır.  Bir yandan hayatta kalmak adına Emperyalist güçlere dayanmaktadırlar. Aynı zamanda emperyalist güçlerin bölgedeki vekilleri için bir piyondan fazla bir şey değillerdir. 
Pakistan iktidarının gerici rolü sadece ülke içinde sınırlı değildir. Bütün bölgedeki köktenciliği, kara borsayı ve terörizmi teşvik ettiği görülebilir. 




Pakistanlı Komünistler olarak neler yapıyorsunuz? Bize çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?


Bariz istikrar görüntüsünün altında Pakistan toplumu içinde katlanılmaz çelişkiler yükseliyor. Yavaş ama kesin. Biz devrimci sosyalist kuvvetleri; toplumun devrimci değişimini kesinleştirmek adına sınıfsal mücadeleye dair strateji ve perspektif vermek için hazırlıyoruz. Bunun için İşçi Sendikaları, gençlik ve kadın hareketleri gibi toplumun farklı bölümlerinde çalışıyoruz. İşçi Sendikası çalışmalarımız, Pakistan İşçi Sendikaları Savunma Cephesi (PTUDC) altında birleştirilmiştir. .


Gördüğümüz kadarıyla, Pakistan’daki işçi sınıfı güçlü bir direniş sergiliyor. Bizi bu direniş hakkında bilgilendireblir misiniz?

İşçi sınıfı, devletin acımasız muamelesine maruz kalıyor. Devletin sürekli saldırıları altındalar. Devlet, anti-çalışan politikalar uyguluyor; ülkedeki hemen hemen her kurumun özelleştirilmesini istiyorlar. Uluslararası finansal kurumlar, eğitim, sağlık vb. gibi temel hizmet sektörlerinin dahi özelleştirilmesi yönünde baskı uyguluyorlar. Bununla beraber, fabrikalardan sürekli toplu işten çıkarmalar oluyor, ücretler düşüyor. Fakat işçi sınıfı haklarını korumak için mücadele ediyor. Perde arkasında, sisteme karşı bütüncül bir direniş şekilleniyor. Örneğin, Ağustos 2017’de genç Punjab doktorları grev yaptı; ki bu grev tekil bir olay değil. Hemşire ve sağlık görevlileri de bu greve katıldı. Benzer şekilde, bir demiryolu sürücüsü yaptığı grev sayesinde 24 saatten uzun süre trenleri durdurmayı başardı. Ayrıca, Baluchistan Sağlık görevlileri, 90 günlük sürekli mücadelenin ardından taleplerinin çoğunu içeren kazanımlar elde etti. Direnişin asıl sorunu, herkesi bir çatı altında birleştirebilecek gerçek bir devrimci liderliğin olmaması.


Ortadoğudaki son gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz ?


İki tip İslam dünyası olduğunu düşünüyoruz: Biri Suudi hükümdarlar, Erdoğan ve benzerleri; diğeri yaşam mücadelesi veren yoksul köylüler, işçiler ve gençler. Kapitalizm krizi, İslam dünyasında, özellikle de Ortadoğu’da en kötü biçimiyle ortaya çıktı. Arap baharı Ortadoğu’da bu seyri değiştiren ihtişamlı bir olaydı. Fakat lider eksikliğinden ötürü devrim darmadağın, yüzeyde ve bu yüzden gerici rejimler ortaya çıktı.

Burada Irak, Suriye ve Libya’nın trajik örneklerini görüyoruz. 100 yıllık Sykes-Picot Anlaşmasından sonra; Orta Doğu yanıyor; Emperyalist saldırganlık tavan yapmış durumda. Selefilik Batı emperyalistleri tarafından stratejik çıkarlarına hizmet etmek için sivriltildi ve beslendi. Fakat şimdi emperyalistler selefileri kontrol edemiyor ve bu kana susamış canavarlar artık kendi sahiplerini ısırıyorlar. Ancak gerçekten acı çekenler bölgedeki ezilen ve yoksul insanlar. Emperyalizmin ve selefiliğin aynı madalyonun iki yüzü olduğuna inanıyoruz. Suudi Arabistanda korkunç prens Muhammed Bin Salman, çürümüş Suudi sisteminin çöküş sürecini teşvik ediyor. Suudi Arabistan, bölgedeki tepki rolünü etkili bir şekilde oynuyor. Bahreyn, Yemen ve Katar’daki Suudi yükselişi hiç bitmeyen çatışmalara neden oldu. Selefi terör ancak sınıf mücadelesi ve devrimle ezilebilir ve yenilebilir. Din, milliyet, ırk veya dil biçimindeki tüm önyargılar egemen sınıf tarafından yaratılmıştır. Tarih, mücadele esnasında tüm önyargıların önemsiz olduğunu göstermiştir. Amacımızın kapitalizmi devirmek ve sosyalist bir devlet kurmak olduğunu söylediğimizde, farklılıklara takılmak yerine açık seçik bir ekonomik program oluşturmamız gerekir. Safımız sınıfımızdır; kendisini devrim yolunda ateşe atmış Ebu Azizi de müslüman, Muhammed Bin Salman da müslüman. Onları nasıl aynı kefeye koyabiliriz? Fakat sınıfsal ayrım nettir, fakir bir Türk müslüman ve yoksul Avrupalı aynı sınıfa sahiptir. Proletaryanın enternasyonalizm bayrağını tutuyoruz! Fakir kitlelerin tek kurtuluşu, nihai olarak Ortadoğu Sosyalist Federasyonu’nu yaratacak olan ve uluslararası devrime doğru atılmış büyük bir adım olacak Sosyalist devrimde yatıyor. 






Pakistanlı devrimciler olarak, Türkiye’deki yoldaşlarınıza mesajınız nedir?


Türk yoldaşlarına mesajımız, mücadelemizin mücadeleniz olması! En önemli bağlardan biriyle bağlıyız; aynı sınıfa aitiz. İşçi sınıfının mücadele sloganı her zaman ‘birimize yapılan hepimize yapılmıştır’ olmuştur. Eğer bir olursak, asla yenilmeyiz. Sonuna kadar bu mücadelenin içinde olacağız! Ortadoğunun UYANIŞI ortak bir mücadeleden geçmektedir.


Ropörtaj ve Çeviri: Yasir Demiroğlu












Pakistan İşçi Sendikaları Savunma Cephesi ile Röportaj Pakistan İşçi Sendikaları Savunma Cephesi ile Röportaj Reviewed by Uyanış on 19:17 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.