Rahmî Dünya Görüşü / Ali Şeriati
Rahmî Dünya Görüşü / Ali Şeriati
Senin inandığın kaza ve kAder der ki; olan her şey, herkesin yaptığı her şey, cellâdın attığı her kırbaç, yenilen her halt, gasp edilen ve edilecek olan her şey, yapılan ve maruz kalınan bütün zulümler, kısacası her şey benden ve senden önce yazılmıştır ve değiştirilemez. Dolayısıyla katil cinayet işlemezlik edemez! Maktul de öldürülmekten kurtulamaz! Günahkâr günahtan uzaklaşamaz, temiz olan kimse de günah işleyemez! Bu nedenle geçmişte olan, şu an olmakta olan ve gelecekte olacak olan hiç bir şey ne benim elimde ne de senin! Öyleyse katil şuçlu değildir, maktul de kusurlu değil! Fakirlikte ne malı yağmalayan suçludur ne de malı yağmalanan alacaklı! Katliamlarda ne kan içiciler şuçludur ne de kanı içilenler hak sahibi! Benim iradem, senin iraden, benim sorumluluğum senin sorumluluğun katil ya da maktul olmayı seçmek, zalimin ve mazlumun alınyazısı, yani her şey önceden değişmeyen cebrî ve kati bir nizamda yazılmıştır. Biz ise bizden önce yazılmış bu iradeyi yaşamakla mükellefiz ve alnımıza yazılan her şeyi görmeye mecburuz.
Ama ben insanî irade ve sorumluluğu yok sayan bu cebrî sistemden kendimi kurtardım ve insanı kendi geleceğinin ve alınyazısının sorumlusu olarak kabul eden düşünce, öğreti ya da felsefenin; hatta inançsızlığın, keyfiliğin ve nihilizmin peşine takıldım. Madem Allah her dilediğini yapıyor bende her dilediğimi yapacağım(!) Zira sen diyorsun ki kim ne yaparsa yapsın, böyle olmasını Allah istemiştir ve dolayısıyla Allah yapmıştır. Eğer ilahî cebr doğru ise, o zaman ahlâklı olma şartı anlamsızdır. Her şey cebr ise, herkes özgür demektir. Sen her zaman Peygamberinden rivayetle şunu demiyor musun: “Mutlu insan, annesinin karnından mutlu olarak doğar, mutsuz insan da aynı şekilde.” Yani ‘’rahim”den ne çıkarsa!
İnsaf et anne, baba! Senin bu dünya görüşün “rahmî dünya görüşü”dür! Beşeriyet, ahlâk, irade, sorumluluk, hayır, şer, iş, düşünce, alınyazısı, geçmiş, cihat, cinayet, hizmet, ihanet… Bütün bunlar boşu boşuna! Bütün bunlar rahimlerimize bağlı. Madem öyle anne baba! Ali’nin yiğitliğini, yürekliliğini neden övdüğünü anlayamıyorum? Niçin Hüseyin’in şehadetine ağlıyorsun? Neden Şimr’in acımasız ve gaddar oluşuna sinirleniyorsun? Hüseyin’in katili Şimr midir acaba? Yoksa… Haşa! Bak, görüyorsun, senin bu dinin (dinî anlayışın) hangi zihniyetten besleniyor? Hem halkın zararınadır bu din hem de Allah’ın aleyhine! Bu din sadece Şimr’in işine gelir!
İşte bu nedenle babacığım! Bu nedenle ben senin “rahmine bağlı imanını” bıraktım ve egzistansiyalist oldum. Kendimin ve toplumumun alınyazısını inşa edebileceğime inandım. Benim kaderim kendi elimde olup kendi irademe ve kendi seçimime bağlıdır. Ben, “Annesinden felç olarak dünyaya gelen bir kimse dahi, eğer sporda şampiyon olamazsa bundan kendisi sorumludur.” diyen Sartre’a inanıyorum. Bak, insanın ne dereceye kadar irade sahibi ve özgür olduğunu gösteriyor. Bu, materyalist ve dinsiz Sartre’ın düşüncesi; diğeri de maneviyatçı ve dindar olan senin düşüncen!…
“Yapma!” Dini
Sen “Hayır/Yapma” dinini öğrettin bana, anne baba! Ben senin kızındım. Bana gösterdiğin yollar, önerilerin, bana sunduğun yaşam biçimi ve ahlâkî değerler şundan ibaretti: Gitme, yapma, görme, bakma, söyleme, anlama, hissetme, yazma, okuma, ..me, …ma! Şunu yapmak yok, bunu söylemek yasak… Bu ne biçim şey ki hep yasaklardan ibaret. Ben hep “yok” diyen değil; bana ne yapacağımı, ne okuyacağımı, ne anlayacağımı gösterecek, “evet” diyen bir din arıyorum.
Bir yazarın dediği gibi: “Hayırları, evetlerinden çok olan dinin vay haline!’’ Ben ise anne baba bir “evet” dahi işitmedim!
Anne, baba, büyükler!…
“Okunmamak” için bir kitap! Senin iman ettiğin kitap ne işe yarar? Ne sen ne de ben onun içinde ne olduğunu bilmiyoruz. Demek ki kâfir olan ben ile mümin olan sen sınıf arkadaşıyız. Ancak benim onunla işim olmaz. Zira okunmayan, okumaya yaramayan bir kitap, ne işe yarayacak? Oysa sen onu ancak omzuna, gözüne, dizine, boynuna, bebeğinin kundağına, kardeşinin beşiğine ve hastanın yastığına takıyorsun. Benim gördüğüm kadarıyla bu kitaba sen sadece evden dışarı çıkarken ondan birkaç cümle okuyup kapının kilidine üflemek için müracaat ediyorsun! Ben ise öyle bir kilit alırım ki hiç okuyup üflemeye gerek kalmadan sapasağlam durur. Teknikle kapanan bir kilit, üflemekle değil. Sen sağlıklı ve sıhhatli kalmak için ondan bazı cümleleri kendine okuyup üflüyorsun ya da ondan bir nüshayı muska yapıp yakana, boynuna veya ineğinin kulağına takıyorsun. Ben gider aşı olurum, uzman doktordan ilaç alır kullanırım. Böylece senden daha sağlıklı ve sıhhatli olurum. Bu nedenle “senin Kur’an’ına” ihtiyacım yok.
Sen ondan, insanın insan olduğunu ve değerini ortaya koyan seçme, karar verme, amel etme, hüküm verme, anlama ve düşünme yerine; istihareye yatmak için yararlanıyorsun. Kitaba bir çeşit toto loto ve bulmaca muamelesi yapıyorsun. Çocuğun olan ben vahye inanmamama rağmen; Kur’an’a bu derece ihanet edecek kadar cüret edemem. Ne de olsa bu bir kitaptır. Onunla oyun oynamam, ancak akla da ihanet etmem. Ben ilim, düşünce, bilinç, şuur, araştırma, istişare ile ve bilgin, uzman kişilere müracaat etmekle aklımı kullanıyor, mantıklı düşünüyorum. Bu nedenle ola ki bir gün senin Kur’an’ının hidayet kitabı olduğuna inanacak olsam; ben onu okuyacağım. Okuyacağım ki onda yazılanları kavrayayım. İyi, kötü ve orta yolu bileyim ve doğruyu yaşamımda tatbik edeyim. Şüphesiz ben bütün bunları okuyarak, düşünerek ve anlayarak yapacağım; istihareye yatarak değil. Gözlerimi açacağım, metnini açıp okuyacağım, bir konuyu araştırıp o konuda ne var ne yok öğreneceğim. Yoksa gözlerimi kapatarak rastgele bir yeri açıp sağdaki sayfanın üst taraftaki ilk kelime ve cümlesinin ne olduğuna bakayım da sonra burada yazılana göre karar vereyim ve herhangi bir şahıs hakkında hüküm vereyim.!! Olacak şey değil.
Babacığım! Ben bir öğrenciyim. Eğer bir kimse benim ders kitaplarımla veya notlarımla oyun oynarsa asabım bozulur. Bu nedenle ben okumaya yaramayan bir kitabı, senin ifadenle Allah’ın kitabı dahi olsa, boşverdim ve onun yerine okumaya yarayan, sinirlerimi bozmayan kitapları tercih ettim.
Rahmî Dünya Görüşü / Ali Şeriati
Reviewed by Uyanış
on
11:29
Rating:
Hiç yorum yok: